26 Aralık 2008 Cuma

bu bana gelen bir maildi ve gururla yayınlıyorum


Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı.Onlardan duymuşlardı.



Karnı burnunda zavallı bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı

:-Akçik, manç?..
(Kızmı, oğlan mı?)

-Akçik...
(Kız)

Bu cevap üzerine 'oğlan' diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı.Kan b! ürülügözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.

-Tun şahetsar,ınger...
(Sen kazandın, yoldaş)

-Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana...
(Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)

-Mayrigı bedge gişdatsine.
(Annesi besleyecek elbette)

Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:

-Mayrig yerahayin zizdur.
(Çocuğa meme ver)

Aynı dakikalarda Hocalı'nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi.Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:

-Asixn ma/,çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek...
(Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...)

Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa,başı da orta yere düşmüştü...


Ermeniler zafer naraları! atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.

Bu iki olay Hocalı'da bundan çok değil yalnızca 14 yıl önce yaşandı. Her iki olay da ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır.

Ne yazık ki 26 Şubat 1992 günü binlerce Azeri türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir. Ajanslar,katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu.

Türkiye'de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise TRT aracılığı ile duyurulmuştu. Bütün olanları batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi.

26 Şubat'ta güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuvvetleri ile Hankendi'nde konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki 366'ncı Rus Motorize Alayı, Hocalı'ya saldırarak tarihin en vahşî katliamlarından birini yaptılar.

26 Şubat! gecesi Rus motorize alayının tanklarından açılan top ve roket saldırıları ile Hocalı Havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen kesildi.

Savunmasız kalan kente giren Rus destekli Ermeni askerleri, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı vahşîce katlettiler. ermenilerin işgal ettikleri Hocalı'da dehşet verici olaylar yaşandı.

Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler,

Sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar.

Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını kestiler.

Genç kızların önce saçlarını,sonra da kafa derilerini yüzdüler.

Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler.

Kesik kafaları sepetlere doldurdular.

Peki neydi bu düşmanlık?

Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye'nin 12 ili yer almaktayken, Ermenistan'ın bayrağında Türkiye hudutları içindeki Ağrı Dağı'nın resmi varken, Ermenistan Millî Marşı'nda 'Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün,öldürün' denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım.

Dağlık Karabağ Bölgesi'nde bulunan Hocalı'ya, eski Sovyet İttifakı Silahlı kuvvetleri'ne ait 366.Alay'ın desteği ile Ermeni Sılahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 Azerbaycan Türk'ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. Ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir.

56 hamile kadın karnı yarılmış durumda bulunmuştur.

Bu alçak saldırıda 487 kişi ağır yaralanırken, 1275 kişi ise rehin alınmış,geri kalan nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmış ancak bu olayın tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha kurtulamamıştır.

Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı.!

Fakat katliam sonrası Hocalı'ya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı'da katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet'nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:

'Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim,ama Hocalı'daki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz' Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti; Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996'da Ermenistan Başbakanı oldu.

Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna,'Hocalı Katlia! mı' baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.

Ermeniler Türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup öldürmüşler ve küçük Türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi.

Ülkemizde sadece 1 ermeni öldürüldü diye yürüyüş yaptılar ve o kadar araştırdılar ama hiç bir insan kalkıp ta bu masum insanlara işkence edilip öldürüldükleri için yürüyüş yapmadı…………..

Yazıklar olsun

Anlatılması zor bir duygu içimde ki.


'İyi' demek adettendir ya !
'İyiyim' dedim..
Değilim.

Anlatılması zor bir duygu içimde ki.
Her harf
Her kelime..

Ve her cümle, olduğundan ya çok basit ya da daha karmaşık bir hale getiriyor dilime getiremediklerimi..

Birgün konuşmayı unutmak, sadece susmak istiyorum.
Birgün susmayı unutmak, olur olmaz konuşmak istiyorum.
'Kime, neye konuşursan konuş' diyorum…

Yeter ki susma!

Hiçbir söz yetmiyor, beni 'bana' anlatmama..
Dinleyemiyorum kendimi, acımadan içim..

Dokunsalar ağlayacağım bir ömür boyu..
Ve değseler hüznüme, döküleceğim parça parça..

Bir anlık değil, boğulduğum bilinmezlik.
Acısı çıkıyor sustuklarımın.
Oysa ben iyiyim görünürde !

Anlamını içime çeke çeke mutluluğa erişemiyorum..
Ya hep ben fazla geldim ya da hep bir şeyler eksik kaldı..
Şimdi iyi olan ne varsa, üzerine çizgi çekemediğim kırgınlıklar sarıyor dört yanını.

Ve ben,
İyi olmanın eşiğinde, korkulara kapılıyorum anlamadığım bir biçimde..
Sebebim yok.
Belki de çok..

Biliyorum;
Ben bile kendimi anlayamıyorken anlaşılmayı beklemek, hayalden de öte..

Ben kendimi,
Görmüyorum
Duymuyorum
Ve bilmiyorum..

Dokunsalar ağlayacağım bir ömür boyu..
Ve değseler hüznüme, döküleceğim parça parça..

23 Aralık 2008 Salı













HERKES AYNI DEĞİL TABİ TÜMBAYANLAR BÖYLEDİR DİYE BİR ŞEY YOK AMA
%90 BÖYLEYİZ

morkta gibiyim artık hissetmiyorum


hayat karanlık bir kuyuya benzer
ona ışık tutansa aşktır
aşk olmasa insan hayatında
ışıksız öyle başı boş nereye gittiğini bilmeden yaşar insan
aşk bazen kör edercesine ışık tutar insanın gözlerine
hani bir ışığa bakarız devamlı sonra gözlerimiz o pırıltı sayesinde
görmez başımız dumanlı gibi oluruz
işte aşkta böyledir ona cok yaklaşınca seni kör eder ve başın hep dumanlı olur
ışık tutup yolunu göstermesi içn hissettiğin duygu çok yaklaşınca seni kör eder
uzaklaşınca içini dondurur
şimdi sevgili okuyucum sen bu aşkı böyle nasıl tarif etti diye içten içe düşüneceksin
nasıl mı ?
nasıl olacak bende karanlık bir kuyuda yolumu bilmez bir halde giderken bir ışık girdi hayatıma ona yavaş yavaş yaklaştım önce yabancıladım hiç görmemiştim ki böyle bir ışık hoşuma gitmeye başlamıştı onu takip etmek
ama daha yakından görmek istiyordum içimden bir şey hep onu takip etmek istiyordu
düşünsenize karanlıkta bir şey parlıyor ilk dafa görmüşünüz ve cok güzel bir parıltı
yaklaşıyordum gözümü hiç ondan ayırmaksızın yaklaşıyordum herşeyini her hareketini nasıl ışık saçtığını kazımıştım beynime kalbime
artık yolumu unuttum ona bağlandım öyle kapıldım ki büyüsüne o ışık sanki hayatıma tek anlam katan şeydi
ve bir gün birden kesilde onu arıyordum delirmiş gibi idim ne yapmalıyım
korkuyordum
bulamıyordum içimde ki benliğimi onu arıyordum onu
ama yoktu sıcaklığını hissetmek istedim hani ateşe yaklaşırsında sen görmesende seni ısıtır
ama yoktu hissetmiyordum onuda allah ım delirecektim ve bir an durdum hiç bir şeyi görmediğimi fark ettim kör olmuştum evet okuyucum kör olmuştum
ve şimdi ne o ışık var hayatımda nede ondan önce yaptığım şeyler var aklımda
benim halimi merak ediyorsan
anlatayım be arkadaş
ben ben değilim ki ben benlikten ışıkla kayboldum önce dikkatimi sonra benliğimi sonrada gözlerimi en sonda ışığımı kaybettim
şimdi körüm ne yeni ışık görebilirim neden bir his duyabilirim morkta gibiyim donuyorum ama ısınacak bir ışığım yok be arkadaş

22 Aralık 2008 Pazartesi

ben demiştim ama

geçenlerde 3 arkadaş Üsküdar sahilinde bir oyana bir buyana gidip geliyoruz tabir edilirse volta atıyoruz tabi hava buz gibi yağmur ciliyordu sonra iyice bastırınca bizde 3 arkadaş bir cafe ye girdik işte hoş beş sohbet ediyorduk garson abi geldi hanımlar ne içersiniz dedi ben hemen atladım türkkahvesi diye bizimkiler çok sevmezler ama hani sürüden ayrılmayalım diye onlarda bizde alalım dediler tabi ben kahve gelene kadar içlerinde en küçük olanı olunca şebeklik bana kaldığında ortalığı kasıp kavuruyorum derken kahveler geldi.. biz lıkır, lıkır içerken bittikten sonra adettendir dediler fal bakalım
ben
-yok kızım diyom olmaz
onlar
-olur olamaz olur derken sıkıntımı anlattım dedim
-ya kızlar ben her kahve falı baktırdığımda başıma bir şey gelir ister gülün ister gülmeyin ama öyle
tabi şimdi sevgili okuyucum sende gülüyorsundur bu duruma
-hadi lan ne olacak onlar batıl inançlar falandi demeye başlamışındır bile ama walla bak geliyor tabi benim arkadaşlarda aynen senin gibi düşündüler ve güldüler ama ne gülmek herkes bize bakıyor her kes dediğime bakmayın kocaman bir cafe sahil cafesi ama içeride bir genç biziz zaten 4 masa dolu 2 yaşlı kadın bize tip tip bakıyor ileride bir yaşlı amca gençlik der gibi arada bize bakıyor ama bozulmayalım diye bir şey söylemiyor diğer masada ay o tam bir uyuzdu ya bunlar hiçmi genç olmadı alalala
neyse biz konuya dönelim işte bakmayalım bakalım derken onlar biz bakıcaz
Allah ım ezanda okunuyor bu arada benim eve gitmem lazım ve evde de tamı tamına 2 saatlik bir yol akşam 7olmadan evde olmalıyım akşam ezanı da okunuyor 5 filan ya dedim fal bakmayın geç kalıcam neyse onlar hayır bakıcaz dediler ve baktılar 5 :30 oldu saat hadi kalkalım dedim ve kalktık ama ben 3-5 atıyom var ya!! öyle hızlı gidiyom ki anlatamam derken pat diye bir şey oldu ve ben yerdeyim önce şaşırdım sonra baktım üsküdar meydanında dizleri bükülü öyle oturmuş ben herkes kimi gülüyor kimi öyle bu kız ne yapıyor diye bakıyor bense salak salak neden halen daha oturduğumu bilmiyorum ve ilk söyldiğim şuydu BEN SİZE SÖYLEMİŞTİM DİMİ arkadaşlarım şaşırdı ama ben aynı hızla koşarcasına eve gitmeye çalışıyordum bir azimle ve sonuçda evde idim 6 30 ama çok kötü bir düşüştü ya şimdi sen okuyucu kardeş bu bir tesadüf diyeceksin bense hayat tevafuktan ibarettir gözü ile baktığım için bu benim başıma gelen fal baktığım içindi ve ne yazık ki tövbe ben bir daha bakmam baktırmam
diyemiyorum çünki neden dir bilemem öyle falda hep hüzünlü şeyler olduğu halde yani bir fal baktırın yüzde doksanı hep kötü şeylerden fitne doğurucu akılda herkesi şüpheye düşürücü şeyler olur "ayy biri senin hakkında kötü düşünüyor" ama kim söylenmez sonra için karalmış aynı şeydir zaten kahvenin pörtüleri fazla olduğundan öyle kabardığını görmek istemeyiz ama her şeye rağmen merakımızdan bir halt öğrenemesek de işte baktırırız fala başımıza bir şeyin geleceğini bile bile neyse arkadaş bu kadar yeter sen sen ol fal baktırcağın zaman 2 defa düşün ne olur ne olmaz

16 Aralık 2008 Salı




hayat batan gemide yolcu mu olmaktır


cok duyarız bu cümleyi battan gemi yan gider


batan geminin malları


ilginçtir ki batan bir gemiyi hayatımıza örnek alıyoruz ne garib


ulan gemi batsa sanki içinde kalıcaz siz şimdi nereden çıktı diyeceksiniz anlatayım


dün arkadaşlarla sahil kenarında bir cafede oturmuş konuşuyoruz ama ne konuşmak tek gülmeyen tek hayır olmaz olmamalı diye ısrar eden benim ve halen daha devam ediyorum ve hatta kayda geçiriyorum şekil /A olduğu gibi neyse mevzuya dönelim çok uzatmadan arkadaş bana sıkıntılarını anlatıyor bir yandan da gülüyor dalga geçiyor hani hayatı takmıyorum umrumda değil gibi davranıyor ve devamlı bana yaramaz battı gemi yan gider diyor en sonunda dayanamadım


KIZIM GEMİDE SEN VARSAN BATARKEN KURTULMAYA BAK


EĞER GEMİ SENSEN NEREDE PATLAKLIK VARSA ONU TAMİR ET , ET Kİ UFACIK DELİK SENİ OKYANUSUN DİBİNE GÖNDERMESİN


durdular bana öyle baktılar hadi o radan sen ne bilirsin gibi


sanki hayatın tüm sıkıntılarını çekmişler falan filan sanki tek acı çeken onlar


bizim sıkıntımız yok ama iş inceliği acıyı göstermemekte kendini


ve devam ettim neden dedim bu kadar aciz oluyorsunuz bu kadar caresiz


dediler ne yapalım dedim acın varsa otur ağla sızlan demiyorum bunu aşmayı gercekten istersek başara bilirsin sadece istemek önemli ama biz kısa yoldan olsun battı gemi yan gider diyip kenara çekiliyoruz birde başkalarının bize yardım etmesini istiyoruz şahsen onların dertleri benim umrumda değil bence herkes bir tek beden olarak geldi herkese ayrı bir hayat verildi eksi yapanda biziz artı yapanda şimdi ben bu kişinin sıkıntısını onun gibi yakınmam yargılarım burada da aynı şeyi yapıyorum aslında kendimle paylaşıyorum EN ÇOK ACİZLİĞE KIZIYORUM AMA ACİZ YARATILDIK ONU BİLİYORUM


birde şunu biliyorum


BEN BATAN BİR GEMİDE YAŞAMIYORUM


BU HAYAT BİZİMSE BATAN BİR GEMİDE YAŞAMAYALIM KIYILAR NİÇİN VAR DEĞİL Mİ?

15 Aralık 2008 Pazartesi






bir gün deniz kenarın da bir pankartın üstünde heyecanla oturan bir genç varmış.


öyle heyecanlı imiş ki yerinde duramıyormuş ,eli ayağı titriyor dayanamıyor ,sağ sola gidiyor geliyor


saatine bakıyor ,elinde ki bir deste güllere bakıyor ve gözünü bir yönden hiç ayırmıyor du.


derken saatler geçiyor


bir saat oluyor ;işi cıkmıştır diyor genç ümidini kaybetmiyor


2 saat oluyor ;genç olsun şimdi gelir benim aşkım benden vaz geçmez diyor


3 saat oluyor ;ve gençin ümitleri yavaş yavaş tükeniyor


artık sinirli ve gerilmiş bir şekilde bekliyor ,ama nafile ne gelen var ne giden


ve sonunda genç gülleri denize atıyor .başını ellerinin arasına koyuyor ve hıçkırarak ağlıyor ,ağlıyor söylediği cümleler ise "benden vaz geçtin benden vaz geçtin" diye mırıldanırken


yanına bir bayan yaklaşıp ve "beyfendi bakar mısınız "diyor


genç heyecanla bakıyor biran o geldi sanıyor ama o değil di bir bayan tanımıyordu ve şaşkınca "buyrun" dedi


bayan elindeki bir kağıtı uzattı ve "bunu size bir bayan gönderdi" dedi


adam heyecanla almak istedi ama kadın vermedi "bir dakka "dedi


kadın sanırım o genç kızı siz tanıyorsunuz "evet" dedi genç


ama neden "dunuz diye konuştunuz ki "diyince


kadın "kaldırımdan karşıdan karşıya geçerken kaza geçirdi ve ilk istediği şey kağıt kalemdi kızcağızın bir şeyler yazdı kulağıma fısıldadı ve gözlerini kapattı !!!


genç şaşkındı "hayır" dedi "olamaz "dedi "bu olmaz "


genç elinde ki kağıta bakmaya korkuyordu


kadın "okumucak mısınız "dedi kağıtı


genç cesaretle okudu ve şunlar yazılı idi kağıtta


" aşkım özür dilerim ben gelemicem galiba artık sen bekletme beni ben seni beklicem ve seni hep sevicem bitanem "